Pero Dundar*
Hâlihazırda yaşadığımız toplumda örgütlenmenin iki şeklini görüyoruz. Faşizm üzerine kurulan mafyavari örgüt ve bunun karşısında direnen, mücadele eden demokrasi ve adalet temelinde buluşan bir insanlık örgütlenmesi. Özgürlüklere yönelik saldırılara karşı direnen, ortak hareket eden, ortak değerleri sahiplenen, zulme karşı itaat etmeyen, kendi varlığını devam ettiren muhalif ve güçlü bir örgütlü kesimin olduğunu bugünlerde çok daha net bir şekilde görüyoruz. Fakat bunun karşısında toplumda rıza üretemediği için zor ve baskı aygıtlarıyla iktidarını sürdürmeye çalışan, kendine muhalif olan herkesi yok sayan, toplumu kutuplaştırarak organize kötülüğü örgütleyen bir iktidar gerçekliği var. Organize kötülüğü örgütleyen iktidar ve yetkilileri geçmişte olduğu gibi bu dönemde de özellikle direnen, ses çıkaran, kendinden olmayan her bireyi, her kesimi kutuplaştırma ve yok sayma siyaseti yürüterek “örgüt üyesi” suçlamasıyla daha fazla hedef haline getiriyor. Ancak bu dönem geçmişte görülen pratiklerden farklı olarak kendi iktidarını sürdürmek için devletin ideolojik ve zor aygıtlarını otoriterliği aşan ve faşizme evrilen yöntemlerle çok daha sistematik ve sürekli uygulayan bir rejim şekli ile karşı karşıyayız. Tam da bu gerçeklikler ve hedef göstermeler üzerinden konuya dair görüşlerimi yazarak paylaşma ihtiyacı hissettim.
Savaştan, şiddetten ve kaostan beslenerek ayakta durmaya çalışan AKP-MHP faşist blokunun yaşadığı çok boyutlu kriz karşısında çözümsüz kaldığı netleşmiştir. Bu nedenledir ki tükendikçe baskı ve zor aygıtlarını daha fazla devreye koyarak toplumu zapturapt altına almaya çalışıyor. Tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi, militarist politikalar ve zor aygıtlarıyla kurumsallaştırılmak istenen faşizm karşısında demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet talebiyle direnen, mücadele eden muhalif her kesim iktidarın hedefi haline gelmiştir. Baskı ve zulüm politikalarının temelinde iktidarının ömrünü uzatma çabası olduğu aşikârdır. AKP-MHP blokunun toplumsal refah gibi bir derdinin olmadığına, aksine sermaye ve savaş yanlısı politikalarla kriz ve kaos ortamı yarattığına, var olan krizi derinleştirerek bundan beslendiklerine 18 yıldır süren iktidarları döneminde defalarca şahitlik ettik. Ancak şahit olduğumuz bundan önemli bir şey daha var. Halklara dayatılan kriz karşısında giderek büyüyen örgütlü bir ses bir direniş var! Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe, kadına yönelik şiddete, halkların, üniversitelerin iradesini gasp eden kayyımcı zihniyete karşı büyüyen örgütlü bir direniş var. İnşa edilmek istenen faşizme karşı gerçek demokrasiyi savunan ve bunun inşasının mücadelesini kendine görev bilen bir mücadele var. Bu nedenle bizler zalimin zulmü karşısında örgütlenerek ortak mücadele etme dışında bir alternatifimizin olmadığının da farkındayız.
İktidar telaş içinde
Bilgelerin söylediği gibi, “İnsan türünde savunma biyolojik olduğu kadar toplumsaldır. Biyolojik savunma her canlı varlıktaki savunma güdüleri tarafından yerine getirilir. Toplumsal savunmada ise topluluğun tüm fertleri ortaklaşarak kendini savunur. Hatta savunma olanaklarına göre topluluğun sayısı ve örgütlenme biçimi de değişir.” İflas eden politikalarıyla birlikte çaresiz kalan AKP-MHP iktidarı büyüyerek gelişen bu örgütlü direnişi gördükçe iktidarının sarsıldığını fark ettiğinden daha fazla saldırganlaşıyor. Tam da bu nedenle örgütlenme özgürlüğünü illegalize ederek, “örgüt” sözcüğünden “suçlu” çıkarma telaşına giriyor. Baskı ve zulüm politikasına karşı diz çökmeyip direnişe geçen muhalefet karşısında “örgüt üyesi” yalanına sarılarak, direniş cephesine dönük her türlü saldırıyı organize ettiği gibi bunu meşrulaştırmaya da çalışıyor. Giderek büyüyen örgütlü kadın mücadelesi karşısında çaresiz kaldığı için “erkek-devlet şiddetine karşı mücadeledeyiz” diyerek yaşamın her alanında var olan, bunun mücadelesini yürüten kadınları “örgüt üyesi” yaparak hedef gösteriyor. Doğayı, rant ve talan politikalarına kurban ederek sermayedarlara peşkeş çekenlere karşı “Doğamızı savunuyoruz” diyen ekolojistleri “örgüt üyesi” yaparak sindirmeyi amaçlıyor. Yaşamın her alanında kayyım pratikleri sergileyen bu zorba yapı zaten özerk olmayan üniversitelere de kayyım atadığı yetmiyormuş gibi bu bilimi, düşünce özgürlüğünü ve geleceği korumak isteyen öğrencileri de “örgüt üyesi” söylemi ile gözaltına alıyor ve işkence uyguluyor.
Kobanê iddianamesi ve yargı
Yaşamın her alanında gördüğümüz bu politikaların bir nevi birleşik halini partimize yönelik uygulamalarda görüyoruz. Hukuk tanımayan kolluk güçlerinde, yasak ilanları getiren valiliklerde, direnen kadınlara karşı uygulanan şiddette, siyasallaşan yargıda şahit oluyoruz. Son olarak ise 6-8 Ekim 2014’te yaşanan Kobanê eylemleri gerekçe gösterilerek partimiz hedef gösteriliyor ve saldırıya uğruyor, partililerimiz, yöneticilerimiz, MYK üyelerimiz gözaltına alınıp tutuklanıyor. Kobanê eylemlerine ilişkin apar topar ve kopyala yapıştır yöntemi ile hazırlanan iddianamede, arkadaşlarımız için talep edilen cezalardan ve suçlamalardan yargının nasıl vesayet altında olduğu, adaletin nasıl ayaklar altına alındığı bir kez daha ortalığa saçıldı. İnsanlık dışı bir yapı olan IŞİD’in Kobanê’de gerçekleştirmek istediği katliama karşı tüm dünyada gelişen tepki, Türkiye’de iktidarın algı operasyonlarıyla “örgüt üyesi” yalanıyla suç sayılıyor. Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırılarını durdurmak için protesto hakkını kullananlar ve tutuklanan her arkadaşımız demokrasiyi adaleti, eşitliği, kadın özgürlüğünü savunan farklı siyasi yapılarda örgütlenmiş yoldaşlarımızdır. Yenilen ve protesto edilen IŞİD iken kendisi yenilmiş gibi saldıran iktidara karşı direnenlerin elbette bir örgütü var. Bu örgüt, IŞİD ve IŞİD zihniyetine son vermek isteyen, ortak ve eşit yaşamı savunanların, demokrasi mücadelesi verenlerin birleşimidir.
Biat kültürü dayatılıyor
Tüm bunlardan hareketle aslında şunu söylemek mümkün: örgütlü mücadeleden korkan iktidar, örgütsüz birey örgütsüz bir toplum yaratarak biat kültürünü dayatmak istiyor. Bunu dayatan AKP-MHP erkek egemen iktidara karşı en büyük mücadele de toplumsal örgütlülüğü daha da büyütmekten geçmektedir. Ülkemizde her gün en az dört kadın, erkekler tarafından katledilmektedir. Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin her geçen gün artmasındaki en temel neden erkek egemen zihniyet ve onun kadın düşmanı politikalarıdır. Kadına yönelik şiddetin önüne geçmek, kadın cinayetlerini durdurmak ve faillerin hak ettiği cezalara çarptırılmasının tek yolunun da kadın örgütlülüğünü büyütmekten geçtiğini biliyoruz. Kolektif örgütlülüğümüzü büyüterek, bu zihniyeti mahkûm edebiliriz. Böylesi bir kadın örgütlülüğünü açığa çıkartarak, kadın düşmanı politikaların üreticisi konumundaki iktidarı da bırakmak istemediği tahtından alaşağı edebiliriz. Rant ve talan uğruna doğayı katledenlere karşı örgütlü ekoloji mücadelemizi daha da büyüterek, doğamızı yandaş şirketlerden ve iktidarın talancı politikalarından koruyabiliriz. Kayyımcı zihniyete karşı halkların, öğrencilerin, sendikaların, derneklerin, demokratik kitle örgütlerinin birleşik ve örgütlü mücadelesini büyüterek, yaşamın her alanına uygulanmak istenen kayyım politikasını tarihin çöp sepetine gönderebiliriz. Yargı eliyle işlenen hukuk cinayetlerini engellemenin, gerçek adaleti tesis etmenin de tek yolu daha güçlü örgütlülük ve ortak mücadeleden geçiyor.
Meşru mücadele
Kavram karmaşası yaratarak, örgüt ve suç kavramını bir araya getirerek, insanları hedef haline getiren ahlaktan, vicdandan yoksun bilimsellikten nasibini almayanlardır. İşte tam da bunun için örgüt kavramını iyi tanımlamamız gerekiyor. Ortak bir amaç, hedef gaye için bir araya gelen, mücadele eden, birlik olan her toplum, her vicdan bir örgüttür. Ve yine örgüt demek değerleri uğruna, yaşamlarına uğruna mücadele eden bireyler, insanlar demektir. Her birey her toplum, her vicdan bir örgüttür. Şimdi ekoloji mücadelesini sınıf mücadelesiyle, toplumsal cinsiyet eşitliği direnişini Kürt halkının direnişi ile buluşturanların, radikal demokrasiyi demokratik ulus ile birleştirenlerin yanında durmanın ve büyütmenin zamanıdır. Haksızlığa, zorbalığa, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe ve militarizme karşı örgütlü bir duruş sergilemek en temel haktır. Bu meşru hakkı kullanan kadınların, gençlerin, ekolojistlerin, muhalif her kesimin tek bir örgütü vardır. O da erkek egemen zalim iktidarlara karşı MÜCADELE ÖRGÜTÜDÜR!
*HDP Mardin Milletvekili