AKP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a yönelik “Sözde Cumhurbaşkanı” sözlerini bulunmaz minnet olarak değerlendirdi ve bunun üzerinden kıyamet koparıyor. Bir yandan salgın bir yandan savaş ve kriz; halk aç ve perişan ama Ankara’daki beylerin keyfi gıcır, koltuk kavgasını “özde-sözde” düzeyine kadar indirgediler. Gündemlerinde halk yok, yoksulluk yok, açlık yok, demokrasi ve özgürlük sorunu yok. Darbeydi, başörtüsüydü derken şimdi de “Sözde Cumhurbaşkanı” tartışmasıyla iktidar tam da gündemi kendi oyun sahasına çekiyor.
En iyi bildikleri şey suni gündemler, gerginlik ve kutuplaştırma siyaseti yaratmak. Bu kadar hiddetlenmelerinin, üst perdeden konuşmalarının nedeni bu. Haklarını teslim etmek lazım; bunca saldırıya ve halk iradesini gasp etmelerine rağmen hala “milli iradenin” temsilcisi gibi konuşmaları, dönüp dolaşıp işi “darbe” tartışmalarına getirmeleri “takdire şayan” bir siyasi oyunculuk başarısıdır! Kılıçdaroğlu’nun “Sözde Cumhurbaşkanı” sözüne karşı öylesine hiddetlenmiş ki Erdoğan, sanırsınız hayatında ilk kez bu ifadeyle karşılaşıyor. “Sözde” kelimesine duyduğu tepkiyi, “Bunların derdi milletledir, milli iradeyledir, milletin tercihleriyledir. Bunlara oy vermeyen öğretmen sözde öğretmen, muhtar sözde muhtar, çiftçi sözde çiftçi, hakim sözde hakimdir” sözleriyle dile getiren Erdoğan, aynı zamanda “Bu sözde genel başkanı öncelikle CHP seçmeninin sağduyusuna, sonra da aziz milletimizin irfanına havale ediyoruz” diyerek Kılıçdaroğlu’nu “milli iradeye” şikayet ediyor. Şimdilik ucuz atlattık; bu tartışmanın göbeğinde yer alanlar, naif ve nezaketli olsaydı “Aaaa çok ayıp o sözde diyen ağzına biber sürerim” diyerek atarlanabilirlerdi.
BenzerHaberler
Erdoğan ve AKP, Kılıçdaroğlu’nun “sözde” kavramı kullanmasına yönelik tepkileri, bu kavramın altında yatan “inkarcılığa, küçümsemeye” daha doğrusu kavramın “cumhur” ile ilgili kısmına değil, kendi koltuklarına dair böyle bir ithamda bulunmasınadır, yani ithamın başkan ile ilgili kısmınadır. Yoksa Erdoğan’ın neredeyse her kesime yönelik bu yönlü yakıştırmaları ve ithamları saymakla bitmez:
- Bugün de üstelik çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini taşıyan sözde aydınların ihanetiyle karşı karşıyayız. Bizim bu sözde akademisyenlerden izin alacak halimiz yok. (12 Ocak 2016)
- Eğer Kuzey Suriye’de sözde bir Kürt devleti kurma gayreti olursa biz buna müsaade etmeyiz. (8 Temmuz 2017)
- Dündar denilen sözde gazeteci, Türkiye’de 5 yıl 10 ay mahkûm olmasına rağmen Almanya’da rahatça dolaşıyor. (7 Ocak 2018)
- CHP’ye, HDP’ye, sözde İYİ Parti’ye gönül veren kardeşlerim ideolojiye mi esere mi oy vereceksiniz? (29 Mart 2019)
- Selahattin Demirtaş gibi teröristin, varsa sözde hakkını koruyacak değiliz. İnanıyorum ki yargımız Demirtaş gibi teröriste böyle bir imkan hazırlamaz. (9 Aralık 2020)
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Erdoğan’ın bu tanıma gösterdiği tepkiyi bir adım ileri taşıyarak, “Cumhurbaşkanlığı için ‘sözde’ ve ‘özde’ tartışması malum 27 Nisan’da hükümetimize muhtıra vermeye kalkanlarca kullanıldığını” hatırlatıyor ve bunu ifade etmenin “muhtıra siyaseti, sivil darbe” olduğunu belirterek, meseleyi bir ilizyonist becerisiyle darbeye bağlıyor. Her tartışmadan “darbe” çıkarmak da AKP hanesine yazılacak bir başka büyük başarı doğrusu. Oysa AKP hükümeti 27 Nisan muhtırasını yayınlayan Yaşar Büyükanıt’la gizemli “Dolmabahçe” görüşmesiyle anlaşmaya vardı ve o gün bugündür de Türkiye muhtemelen o karanlık anlaşmanın ceremesini çekiyor.
“Kendine demokrat, kendine özgürlükçü, kendine hassas” AKP’nin derdi iktidarının geleceğidir. TSK’nin “özde-sözde” açıklamalarını da sadece kendilerini hedef aldığı için ‘ayıp’lıyorlar. Ömer Çelik’in yakın tarih açısından referans verdiği TSK’nin “özde-sözde” açıklamalarının kendileriyle ilgili olmayan bölümlerine destek bile verdiler. Genelkurmay’ın ilk “sözde” çıkışı yine AKP’nin iktidarda olduğu 2005 yılında Kürtlere karşı kullanıldı. Mersin’de yaşanan bayrak provokasyonunda Genelkurmay başkanlığı Kürtleri kast ederek, “Türk milleti hiçbir zaman kendi vatanında kendi sözde vatandaşları tarafından yapılan böyle bir alçaklıkla karşılaşmamıştır… Kendi topraklarında sözde kendi vatandaşları tarafından…” açıklamasına AKP tepki göstermediği gibi bu söylemlere destek verdi.
Aslında o günden bugüne Genelkurmayın Kürtler için çizdiği “sözde vatandaş” sınırları AKP’nin Kürt politikasının referansı ve yol göstericisi oldu. AKP her şeyiyle gerçekten Kürtleri “sözde” görüyor. Bu resmi söylemi öylesine içselleştirdiler ki, Genelkurmayın yapmadığı kadar Kürt halkının iradesine saldırdılar, oylarını hiçe saydılar, belediyelerine el koydular, milletvekillerini, eş genel başkanlarını tutukladılar. Saraya “Kayyım” olarak atanan iktidar ortağı sabah akşam, “Düşmanın içimizdeki uzantısı ve kule gözcüsü olan bu sözde parti” diyerek 6 milyon oy almış HDP’nin kapatılması çağrısı yapıyor ve AKP’den destek görüyor. Dolayısıyla kendileri dışında herkesi “sözde” tanımlayanların Kılıçdaroğlu’nun sözüne bu kadar tepki göstermesinin nedeni, tekellerinde sandıkları bir kavramın kendilerine karşı kullanılmasıdır, mutlak iktidarlarının ve koltuklarının sorgulanmasıdır. Bizim gibi “sözde vatandaşların” bu işe aklı ermez ama anladığımız tek şey, mesele koltuk ve iktidar olunca bunların “özde de sözde de” tavizsiz olduklarıdır.
